banner798
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN GERÇEK YÜZÜ
 
AB Rüyasından Uyanmak
 
1957 yılında Roma Antlaşması ile ‘Avrupa Ekonomik Topluluğu’{EEC} ismi ile resmen kurumsal bir kimlik kazandı. Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Lüksenburg ve Hollanda’nın üye olduğu birliğe 1973 yılında İrlanda, Danimarka Katıldı. 1981’de Yunanistan, 1986’da İspanya, Portekiz, Avusturya, 1995’de Finlandiya, İsveç katıldı. Şu an Romanya ve Bulgaristan’ın katılımıyla toplam 27 ülke üye oldu.
 
Türkiye AB’ye {o dönemdeki ismi ‘Avrupa Ekonomik Topluluğu’}ilk 31 Temmuz 1959’da
5. Menderes Hükümeti döneminde yaptı. 1960’de askeri müdahale neticesi müzarekeler durdu. 1963 Ankara anlaşması ile tekrar başladı. Araya iki askeri müdahale ve diğer başka nedenler girmesiyle müzakereler arap saçına döndü. Türkiye tam üyelik başvurusunu tekrar 14 Nisan 1987’de yaptı cevap 1989’de iki sen sonra adet yerini bulsun diye kehren geldi.
1987’den beri AB Türkiye ile kedi fare oyunu oynamaya başladı. 6 Ekim 2004`te toplanan AB Komisyonu, Türkiye`ye ilişkin İlerleme Raporunu açıkladı. Raporda Türkiye`nin müzakereler için \"Kopenhag Kriterlerini\" tamamladığına kanaat getirildi.

17 Aralık`ta ise, ilişkilerde en önemli kararı alarak üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2005`te başlatılmasını hükme bağladı. Yıl 2010 AB’ye üyelik konusunda elde ne var gelecekte ne olucağı bilinmeyen büyük bir soru işareti. AB bu oyunu neden oynuyor.? AB’nin bu oyunu oynamasına bütün kozlarımızı elimizle vererek biz müsaade ettik.
Önce AB’nin gerçek yüzünü anlatalım bunu da anlatacağız. Biraz uzun olacak idare edin....
 
1993 yılında birliğin ismi Avrupa Birliği {European Community/EC} oldu.
Milli Hasılası dünya ekonomisinin % 31’ine sahip. Ortalama $ 30 bin kişi başı gelire sahip.
ABD, AB ve Çin dünyanın üç büyük ekonomik gücüdür.
 
O halde gir AB’ye ve onun himayesi  altına kurtar kendini. Görünüşte böyle fakat artık bugünkü şartlarda böyle değil. Biz AB’nin kuruluşundan ülkelerin iç egemenliklerini nasıl ellerinden aldığını, nasıl görünmez eller tarafından tek merkezden yönetildiğini, kuruluşunun arkasındaki bilinmeyenleri ve bugünkü ekonomik durumunu ortaya kayunca bambaşka gerçekler ortaya çıkacak.
 
Fransız akademisyen Jean-Michel Gaillard 1997 yılında şöyle diyordu.
‘Bağımsızlığın peşindeki Avrupa {Birliği} aslında en başından beri Amerikan iradasiyle kurulmuştur…1945’ten beri ABD, Avrupa’yı himayesi altına almış onu koruyor, yönetiyor hatta sömürgeleştiriyor. Avrupa Birliği, Amerikan NATO’sunun Avrupa ayağıdır…’ 
Fransız iktisatcı, iş adamı Avrupa Birliğinin kurulmasında en büyük mücadeleyi vermiş olan Jean Monet {1888-1979} oldukça enteresan bir karakterdi. İngiliz Başbakanı Winston Churchill, Amerika Başkanı Franklin Roosevelt dönemin CIA Başkanı Allen Dulles, ile yakın ilişkileri vardı. CIA dahil, Batı’daki büyük güçler ve güç simsarları ile yakın ilişkideydi. Çok bilgili, çok zeki ve becerikli bir adamdı.

‘ Kişi olmadan bir şeyi başarmak imkansız, kurumlar olmadan bir şeyi uzun yaşatmak mümkün değil.’ Sözü ona aittir.

Jean Monet’in Amerikan istihbarat örgütü CIA ile işbirliği yaparak Avrupa Birliği’nin oluşmasında yardımcı olduğu da ileri sürülen diğer bir konudur

OECD{Ekonomik İşbirliği Kalkınma Örgütü} ile Avrupa Birliği’nin organik bir bağı vardır.
AB ve komisyonunun raporlarında OECD’nin verileri referans olarak alınır. Bir ülke AB Üyeliğine başvurmadan OECD’ye başvurması ve onayını alması gerekmektedir.
IMF, Dünya Bankası ve AB’nin hazırlayıp gelişmiş ülkelerin çıkarları doğrultusunda işleyen gelişmekte olan ülkeleri daha bağımlı yapan reçeteler OECD kaynaklıdır.OECD ise Amerika’nın kontrolü altında yönetilir.

Avrupa Birliği Parlamentosu göstermeliktir. AB buradan yönetilmez. AB Parlamento üyesi toplam 785 milletvekili vardır. Burda parlamenterlerin sözü geçmez ancak görüntü yaparlar. AB Parlamento üyelerinin parlamento kürsüsünde konuşma süresi yalnız bir dakikadır. Yani kürsüde konuşma dertlerini dile getirme hakları dahi yoktur.

AB’liğini birkaç bin bürokrattan ibaret gizli bir el yönetir. Kanunları onlar hazırlayıp AB Komisyonu’na sunarlar. Bürokratlar kimseye hesap vermezler.AB binalarının içinde hiçbir otorite arama yapamaz. İçeriden hiçbir bürokrat sistemin işlemeyen yanını veya içeride dönen oyunları ve yolsuzlukları kolay kolay açıklayamaz. 

AB yasalarının‘ Temel İnsan Hakları’ altındaki 52. maddesi AB’nin çıkarları söz konusu olduğunda temel insan haklarının askıya alınacağıyla ilgilidir.
AB web sayfasında çok şeffaf olduklarını ileri sürmesi çok büyük bir aldatmacadır. AB içinde çok büyük yolsuzluklar vardır.

1999 yılında AB içinde ortaya atılan yolsuzluk iddialarının hep üstü kapatıldı. Ocak 2002 yılında AB hesaplarının kontolünün başına Marta Anderson getirldi. Marta 180-190 milyar dolarlık AB Bütçesinde halihazırdaki muhasebe bütçesinin çok büyük yolsuzluklar ayapmaya açık olduğunu bildirince hemen görevine son verildi . İşte size şeffaf adaletli güvenilir Avrupa Birliği.
 
AB’nin gerçek yüzünü daha iyi görmek için İngiltere AB Parlamento üyesi Ashley Mote’a bir kulak verelim.’ Ashley Mote’ın 21 Temmuz 2007 İngiltere Marlborough konuşması şöyle
‘ İngiltere’de kendi hükümetlerimizi beğenmediğimiz zaman seçimlerde onu değiştirme şansına sahibiz. Fakat bizi yöneten iç işlerimize karışan, çıkardığı kanunlara uymamızı zorunlu kılan Avrupa Birliği idaresini beyenmediğimiz zaman değiştirme şansına sahip değiliz. AB Bir nevi Yeni Dünya Düzeni{küresel sermayenin çıkarları için}kurulmasına yardımcı oluyor…..’
 
Bu kadar gizlilik içinde çalışan, ülkelerin iç egemenliklerinin büyük bir kısmını elinden alan, tek bir merkezde hazırlanan kanunların bile parlamento üyelerinin eleştirisine kapalı olan ve  tam olarak kimlerin emiri ile hazırlandığı bilinmeyen kanunlarla yönetilen  bir düzen içinde yolsuzlukların kol gezdiği ve gittikçe ekonomik çıkmaza giren bit topluluk olan Avrupa Birliği artık eski cazibesini kaybetmiştir.
 
Bugün AB enerji de % 50’nin üzerinde dışa bağımlıdır. Bu rakam 2020’de % 80’e çıkacaktır.
AB’nin bugün petrole bağımlılığı % 82, doğal gaza olan dış bağımlılığı çoğunluğu Rusya olmak üzere % 52’dir. Bu bütün jeopolitik ve ekonomik dengeleri değiştirecektir.

AB kurulduğundan beri en kötü ekonomik kriz dönemlerinden birini yaşamaktadır. AB’nin istatistik kurumu Eurostat’ın verilerine göre AB’de 2009 yılında işsizler bir yıl önceye göre 3 milyon artarak 15 milyon 712 bin rakamına ulaştı.  Bu rakam 2010 ve 2011 süresince artacak. % 10’a yükselen işssizlik oranı 1998’den beri en yüksek seviye.  
 
Avrupa Birliği’nin yükü gittikçe ağırlaşmakta özellikle 2004 genişlemesinden sonra daha da ağırlaştı. Bu genişleme dalgası ile eski Sovyet uyduları olan Doğu Avrupa Ülkeleri\'nin büyük bir bölümü AB içerisine alınmış, bu süreç 2007\'de Bulgaristan ve Romanya\'nın da AB\'ye katılımı ile son bulmuştu. AB Fonları neredeyse 5 yıldır büyük bir hızla Doğu Avrupa\'ya akıyordu. Ancak, bu akış artık durma noktasına geldi. Bir süredir sinyallerini vermekte olan küresel ekonomik kriz, mali ve parasal anlamda AB\'nin tüm üyelerini etkilemeye başladı.
Birlik içerisinde artık iyiden iyiye hissedilmeye başlanan Doğu-Batı çatışması her toplantıda kendini gösteriyor. Fransa Lideri Sarkozy ve Alman Şansölyesi Merkel ile Polonya ve Baltık ülkeleri liderleri arasında gizli ve açık tartışmalar yaşanıyor.

Sarkozy ve Merkel, Doğu Avrupa\'ya akan fonların bir süre için azaltılmasını ve tüm Avrupa\'da eşgüdüm içerisinde ekonomik programların uygulanmasını isterken, Doğu Avrupalılar ekonomilerinin ayakta kalabilmesi için çok önemli olan AB Fonları\'nda herhangi bir kesintiyi kabul etmeyecekleri konusun da ayak direniyorlar.

Letonya, Litvanya, Estonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerin durumu çok kritik hale gelmiş durumda. Hatta, AB üyesi olmayan ancak AB ile çok yakın ilişkileri olan Ukrayna ile birlikte Macaristan ve Letonya\'nın iflasın eşiğinde.

AB’nin içindeki Yunanistan bile iflasın eşiğinde. Avrupa Birliği\'nin krize aday diğer ülkeleri ise Portekiz, İspanya, İrlanda, İtalya ve İngiltere şeklinde sıralanıyor. Avrupa Birliği Yunanistan\'a gönül rızasıyla destek olursa bu diğer ülkeler için kötü bir örnek olacak ve zaten yüksek bütçe açıkları veren bu ülkelerin daha da cesaretlenmesini sağlayacak.

Avrupa Birliği ve dünyadaki dier ülkelerin çoğu boğazlarına kadar borçlu.Türkiye`nin iç borcunun milli gelire oranı ise yüzde 29,81... Bu oranla dünyada 23. sırada bulunan Türkiye bir çok Avrupa Birliği ülkesinden daha iyi durumda. Biz yeterki doğru yönetilelim. Ne AB’ye ne ABD’ye bizim ihtiyacımız olmaz. İthalat ihracat dengelerine baktığımızda onların bize ihtiyacı var.
 
Peki biz ne yapıyoruz AB’nin durumlarını iyice irdelemeden AB kapısı önünde bizi bir an evvel üye kabul etmesi için diller döküyoruz. Bizde bir sürü AB uzmanı yetişti. Hiç kimse hükümete kısaca AB konusundaki gerçekler hakkında rapor yazmıyormu? Bu durumda Türkiye’nin 10 milyona yaklaşan işssizler ordusuyla Gümrük Birliği Anlaşması ile alacağının hepsini almışken AB’ye bizi hiçbir şekilde kabul edilmeyeceğini anlatmıyor mu? Hiç ülkede araştırmacı gazeteci kalmadı mı? Hergün medyada AB Türkiye’nin gidişatını beyendi, AB’den olumlu sinyaller geliyor gibi gazeteyi biraz daha sattrımayı hedefleyn içi boş ama fakat yalancı umut vaadeden haberleri yazanaların hiç yüzü kızarmıyormu? Bu ülke dünya ve AB gerçeklerini görmeyen hayal aleminde dolaşan bu kadar çok politikacı ve bürokrat tarafından mı idare ediliyor?
 
Biz Elimizle Bütün Kozlarımızı Nasıl AB’ye Verdik
 
1996 yılında TBMM bile geçirilmeden kapalı kapılar ardından çok büyük başarı diye sunulan AB ile Türkiye’nin yaptığı Gümrük Birliği Antlaşması bazı maddeler ve genel uygulama açısından Türkiye’yi daha çok borçlu daha çok dışarı bağımlı hale getirmiş, ülkenin dış ticaret dengelerini alt üst etmiştir AB ile Serbest Ticaret Antlaşması/ STA imzalayan ülkeler, AB pazarına düşük veya sıfır gümrükle girerlerken, aynı ülkelerin ürünleri Türkiye ile STA\'sı olmamasına rağmen pazarımıza düşük veya sıfır gümrük vergileri oranlarında girmekteydi.Gelin görün ki Türk ürünleri AB\'nin STA imzaladığı ülkelere yüksek gümrük oranlarıyla giriyordu.

Türkiye’yi bir gün AB’ye alacaklar umuduyla her istediklerinin yapıldığında Türkiye’nin AB için bir cazibesi kalmayacaktır. Zaten 13 Aralık 1995’de ki 1996’da yürürlüğe giren Gümrük Birliği anlaşması ile Avrupa Birliğinin güçlü olduğu sanayi ürünlerini ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsayan   kategorilerde AB Türkiye’den istediğinin çoğunu almıştır.   Bu anlaşma nedeniyle AB dışındaki birçok ülkeyle ikili anlaşmalar kısıtlandı. AB üçüncü ülkelerle yapılan anlaşmalara Türkiye’nin de uyması zorunluluğunu getirdi. Ticari bağımsızlığımız gittikçe kısıtlandı. Dış ticari açığımız çok büyük boyutlara ulaştı. AB Gümrük Birliğine girmeden önce 1994 yılında Türkiye’nin iç ve dış borcu 150 milyardı 1995-2005 yılı arasındaki on yılda bu borç ikiye katlanarak 330 milyar doları bulmuştu. 2009 başında ise 500 milyar dolara yaklaştı. {dış borç $276 milyar, iç borç $458 milyar} 1995 ‘de imzalanan TBMM’de tartışılmadan onaylanan AB Gümrük Birliği anlaşması aslında Türkiye’yi eşit şartlarla rekabet edemeyen konumda bir açık pazar yapan bir sömürge anlaşmasıdır.

 O dönemin Başbakanı bu anlaşamadan sonra iki yıl içinde AB’ye üyeyiz demişti. Bu anlaşmayla Türkiye bütün kozlarını karşı tarafa vermiş oldu. Artık elinde bir şey talep edebilecek bir kozu kalmamıştı. AB Türkiye’den alacağını almıştı artık Türkiye’yi AB üyeliğine kabul etmesinin onlar için bir cazibesi kalmamıştı.

Türkiye AB’ye çorap, gömlek, pantolon, sebze vey yine yabancıların sahip olduğu ucuz montaj otomobiller satarken AB Türkiye’ye ağır sanayi ürünleri, bilgisayar, pahalı arabalar satıyordu.    

Bu anlaşma açıkça Türkiye’nin AB tarafından alınan kararlara ekonomik açıdan büyük zararlara da uğrasa itiraz etmeden uygulama yükümlülüğü getiriyordu.Zaten AB’de Gümrük Birliği diye bir dairesi veya başkanlığı diye bir kurum yoktu. Bu anlaşma Türkiye’nin AB dışındaki tüm dünya ile ilgili ekonomik ilişkilerini AB kontrolünde ipotek altına alma anlaşması olarak tek taraflı şekillendirildi. AB İle gümrük birliği anlaşmasını kendi haklarımızı sağlama almadan AB’ye gireceğiz hülyasıyla yaptık. Kazancımız kaybımızın çok üstünde oldu. AB hala İlerleme Raporu gibi çeşitli adlarla hazırladığı raporlarda bizden alamadıklarını da bir yolla almaya çalışıyor.
 
Bunun yanında Türkiye, AB ile beraber  STA görüşmelerine alınmıyor, görüşü dahi sorulmuyordu. AB ile görüşmelere giren veya STA imzalayan ülkeler de AB ile imzaladıkları STA\'nın verdiği avantajı kullanarak, Türkiye ile STA yapmaya yanaşmıyorlar.
AB yaklaşık 50 ülke ile STA imzalamış durumda. Türkiye bu ülkelerden daha 20\'siyle dahi STA imzalayabilmiş değil. Adamlar sanki AB üyesi gibi Türkiye’ye mallarını düşük gümrük tarifesiyle satıyorlar. Fakat Türkiye kendi malını bu ülkelere onların istediği ölçüde koyduğu gümrük tarifesiyle satıyor. Avrupa Birliği’nin Gümrük Birliği Anlaşması ile bize attığı en büyük kazık. Serbest Ticaret Anlşaması bunun tuzu biberi. Mesele iyi anlaşılması için biraz açalım.  
AB en son Güney Kore ile STA imzaladı. G. Kore topraklarını kurtarmak için beraber savaştığımız ülke. İş paraya gelince ve biz kendi kendimiz ayağımızdan vuran anlaşmalara elimizle imza atınca G. Kore’de öbür STA’ya imza atan ülkeler gibi bizim bu aptallığımızdan faydalanması normal.  Yaklaşık 5 milyar dolarlık dış ticaretimiz olan G.Kore ürünleri artık pazarımıza AB ile yaptığı STA şartlarında kolayca girebilecek. Bizim ürünlerimiz ise G.Kore\'ye onların tespit ettiği gümrük oranlarında girecek.

İhracat pazarımızın yüzde 45\'ini oluşturan AB pazarında, STA şartlarında karşımıza rakip olarak çıkacak. Özellikle otomotiv, elektronik, tekstil ürünleri ve beyaz eşya ihracatçılarımızı hem o pazarda hem de iç pazarımızda hayli rahatsız edecek.
 
İşte biz en büyük kozlarımızı daha 1996’da Gümrük Birliği anlşamasıyla AB’ye verdik. Anlaşmayı iyi incelemediğimiz için Serbest Ticaret Analaşması faslınada uyanamadık.
Darbe üzerine darbe yiyince yeni uyandık. Bu anlaşmanın gizli kapılar ardında yapıldığını herhalde anlamışınızdır.
 
Avrupa Birliği’nin bizi sömürüsü burda bitmiyor. Türkiye 1963’de yapılan Ankara Anlaşması’ndan 7. Çevre Programının açıklandığı 2006 yılı sonu 2007 başına kadar 43 yıl içinde Avrupa Birliği’ne tahadütü olan 15.4 milyar Euro katılım payı ödemiş. AB’nin fon havuzunda olan bu paralar geri ödemesiz.

Türkiye bu tip fonlardan yararlanmak için 43 yıl içinde AB’ye 2500’e yakın proje sunmuş projelerin % 95’i geri çevrilmiş. Geiye kalan proje karşılığında alınan para 2.2 milya Euro.
AB ekonomisine Gümrük Birliği’nde yaptığımız nemelandırmanında 50 milyar Euro olduğu hesaplanıyor. Bugünkü rakamlarla daha da fazla. Bugüne kadar AB’ye gireceğimiz hayaliyle muhtemelen 70-80 milyar Türkiye’nin cebinden çıkıp AB’ye akmış. AB ile olan dış ticaret açığımız da işin cabası.

ABD ile olan ilişkilerimizde olduğu gibi AB ile olan ilişkimiz de tek yönlü olarak hep Türkiye’nin zararına işlemiş. Katlamalı bir sömürü sistemine sokulmuşuz. İşte Gördünüzmü çok girmek istediğiniz AB’nin gerçek yüzünü.Bunlar kimin kabahatı? Bu anlaşmalara imza atıp sesimizi bugüne kadar çıkartmadığımız kendimizi açıkca sömürttüğümüz için kabahat bizim. 
 
AB’nin Bu Gümrük Birliği Sömürüsünden Kurtulmak İçin Ne Yapmalıyız.  
 
Öncelikle gayet medeni ve demokratik yol kullanılarak Türk Hükümeti resmi bir dilekçeyle AB Komisyonun müracaat ederek Gümrük Birliği’nin bütün maddelerini müzakare edilebilir.
Fakat bu yol yıllar alır ve bizi çeşitli taktiklerle oyalıyacaklardır.    
 
Yapılacak en doğru ve kesin hareket AB’yi istediklerimiz yerine getirilmzse Gümrük Birliği’nden çıkmak istediğimiz notasını çekmektir. Bunu blöf olarak algılarlarsa ve hiç bir olumlu yaklaşımda bulunmazlarsa {kesinlikle bulanacaklar}hemen Gümrük Birliği’nden çıkılmalıdır. Türkiye Gümrük Birliği’nden çıkması demek Türkiye’nin önünün açılması iken AB için büyük bir felaket olacak demektir. Çünkü AB 50 milyar Euro’nun çok üzerindeki bir pazarı kaybedecek demektir. AB bu ekonomik kriz durumunda bunu göze alamaz.
 
İşte Türkiye AB’ye girmek için dil dökerken AB Türk Hükümetinin ayağına gelip  Türkiye’yi AB’ye almayı talep edecektir. Başka alternatifi yoktur. Peki AB’ye girmek Türkiye için bir avantajmıdır. Bu hesabı Türkiye iyi yapmalıdır. AB’nin en büyük silahı Gümrük Birliği’dir. Onu kaybetme riskini alması mümkün değildir.Türkiye dik durup Serv’e benzer bu sömürü anlaşmasını bir an evvel üzerinden atmalıdır. Türkiye’nin AB’ye ihtiyacı yoktur. Fakat AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Yakında enerji nakil hatlarıda Türkiye’den geçerek Avrupa’ya gidecektir.Yeterki biz jeopolitik konumumuzun, kozlarımızın ne olduğunu iyi bilip politikalarımızı ona göre oynayalım.  ,Oyunun başında kozlarımızı karşı tarafa bir daha kaptırmayalım
Kaptırırsak sonuç bugünkü gibi olur.
 
Bilgi en büyük güçtür. 
Jean-Michel Gaillard, Avrupa Birliği’ni Amerika’mı Kurdurdu? Toplumsal Tarih Dergisi, 2003, Sayı 120 s.60-67
Pierre de Villemarest, Fast Chronicles denied to The Public Vol.II {USA: Aquilion Ltd. 2005}
Google’da Ahley Mote MEP in Marlborough EU corruption, Secret Accounts yazarak konuşmayı daha geniş şekilde izleyebilirsiniz. Aynı zamanda bak: www. ashleymote.co.uk
 2009 başı itibariyle durum şöyleydi: Kamu ve özel sektör toplam dış borç sıralamasında 13,7 trilyon dolarla {Milli Hasılasına oranla %95} ABD başı çekerken, bu ülkeyi 9.1 trilyon dolarla{%367},  İngiltere,                  4,49 trilyon dolarla Almanya{% 160} 4,4 trilyon dolarla Fransa {%211}takip ediyor. Türkiye, 247,1 milyar dolarlık{%22.9} dış borç stoku ile dünya sıralamasında 23. Nüfusu 16 milyon olan Hollanda’nın 2.2 trilyon dolar{% 352}, nüfusu 4 milyon olan İrlanda’nın 1.8 trilyon dolar{% 960} toplam dış borcu bulunuyor. Japonya’nın toplam dış borcu 1,5 trilyon{%34.3}, İsviçre’ninki 1,3 trilyon dolar{%441} İspanya’nınki 2,4 trilyon dolar{% 150} düzeyinde.
Bunu 996,3 milyar dolarla İtalya, 826,4 milyar dolarla Avustralya, 758,6 milyar dolar ile Kanada, 752,5 milyon dolar ile Avusturya, 598,2 milyon dolar ile İsveç, 588 milyar dolar ile Hong Kong takip ediyor.
Danimarka’nın 492,6 milyar dolar, Norveç’in 469,1, Portekiz’in 461,2 milyar dolar toplam dış borcu bulunurken, dünyanın en kalabalık nüfuslu ülkesi, ikinci büyük ekonomisi Çin’in toplam dış borcu 363 milyar dolar düzeyinde. Rusya’nın 356,5 milyar dolar, 5 milyon nüfuslu Finlandiya’nın 271,2 milyar dolar düzeyinde toplam dış borcu bulunuyor.Irak’ın 100,9 milyar dolar, İran’ın ise 20,7 milyar dolar toplam dış borcu bulunuyor.
Tayvan, Lüksemburg, Hollanda, İsviçre, Singapur ve İrlanda’nın dış borç stokunun gayri safi yurt içi hasılaya (GSYH) oranı sıfır. Finlandiya’da bu oran yüzde 0,2 iken, Çin’de yüzde 0,09 düzeyinde.
Dış borç stokunun GSYH’ya oranı Portekiz’de yüzde 0,18, Belçika’da yüzde
0,28, Estonya’da yüzde 0,31, Hong Kong’da yüzde 0,80, Brezilya’da yüzde 0,84, Yunanistan’da yüzde 0,90 seviyesinde bulunuyor.DÜNYADA TOPLAM 51 TRİLYON DOLAR BORÇ VAR, YÜZDE 44’Ü ABD VE İNGİLTERE’NİN: Dünya genelinde toplam dış borç tutarı 51 trilyon 780 milyar dolar. Bunun 22,7 trilyon doları ABD ve İngiltere’ye ait. İki ülke dünya toplam borç stokunun yüzde 43,84’üne sahipler. Bu ülkelere Almanya ve Fransa’yı da eklediğimizde 4 ülkenin toplam dış borç toplamı 31 trilyon 585 milyar dolara, dünya borç toplamındaki oranları da yüzde 61’e ulaşıyor. {Kaynak: CIA, 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.