banner798
1980’lerden itibaren birden ekonomistler ahlak filozofları gibi görünmeye onların her dediğini herkes can kulağıyla dinlemeye başlanmıştı. Neredeyse onları büyük kurtarıcı yol gösterici 21. yüzyılın peygamberi olarak bakılıyordu. İnsanlara refah getirecek diye övdükleri göklere çıkardıkları küresel sermaye, serbest pazar, liberal ekonomi de mutluluk çağın cenneti olarak sunuluyordu.
Bu şişirme balon 2008’de patladı. Biz bunun balon olduğunu ve nedenleriyle beraber bu balonun patlayacağını bu ekonomik krizden evvel kitabımızda yazmıştık. Sonra tanınmış profesörlerle bu çöküşü analiz eden birkaç konferansa katılmıştım. Bizi de bu profesörlerle birlikte  krizi önceden bildi diye panellere davet ediyorlardı. Panele katılan ekonomi  Profesörleri de prof. Doçent ünvanı olmayan bu adam ekonominin çökeceğini nasıl önceden tahmin edip detaylarıyla yazmış biz bunu atladık diye herhalde kendi kendilerine soruyorlardı.  
 Küresel sermaye zengini daha zengin fakiri daha fakir yapmıştı. Bu çok bilmiş filozof ekonomistler de Amerika’nın vahşi Batı’sında her derde deva bu yılan yağı diye ipe sapa gelmez laflarla uyduruk şeyler satan ağzı kalabalık güvenilmez adamlar gibi görünmeye başladılar. Çünkü onların şişirmesi ve teşvikiyle iskambil kağıdından yapılan ekonomik mucize çökünce devletler başta olmak üzere çok kişinin canı yandı.
Özelleştirmede ipin ucunu kaçırarak herşeyi küresek sermayenin talanına açmak devleti halka hizmet veremeyeecek şekilde küçültüp güçsüz yapmak mucize serbest ekonomi olarak lanse edildi.
Dünyanın aklı başında en iyi ekonomistlerinden olan ve ekonomiyi canlandırmada zaman zaman devletin katılımını ve müdahalesini çok önemli gören  İngiliz John Maynard
 Keynes’i yerden yere vuran onun görüşlerini küçültmeye çalışan limitsiz serbest pazarcı  ekonomistler şimdi dizlerini dövüyor, 180 derece dönüşle John M. Keynes’i tekrar gündeme getiriyorlar. ‘Kaynes Ustanın Dönüşü’ ‘Keynes 20. yy En önemli Ekonomistinin Geri Dönüşü’ adlı kitaplar yazıyorlar{Justin Fox, The New York Times 30.10.2009}
Keynes tek tip bir ekonomik modeli göklere çıkarmadı. Dünyada ekonomide böyle mucize  bir model zaten hiç geliştirilmedi. Keynes karma bir ekonomik modelin o döneme uygun olarak işleyebilir taraflarının kullanılmasını öngörüyordu sosyalist değildi, fakat serbest piyasa ideologu da değildi ve işe yarayan her fikir ve yönteme ilgi gösterirdi. Çünkü Keynes’e göre ekonomide en önemli kavram belirsizlikti. Ekonomide bu belirsizliği belirli hale çevirmek özellikle kapitalist sistemde ekonominin tam olarak nasıl bir trend göstereceğini hesap etmek çok zordu. Bu kolay olsaydı bütün ekonomi profesörleri dünyanın en zengin adamları olurdu. En çok yanlışı da maalesef ben bulunmaz hint kumaşıyım diye gezen ekonomistler ve politikacılar yapar. Kahve falcıların tahmini bile daha isabetlidir.
Finansal piyasalar düzensizliğe ve krizlere çok yatkındır. Bu piyasayı bilimsel verilerle tam olarak anlayıp para kazanmak çok zordur. Bundan dolayı finansal piyaslarda daha  çok spekülasyon, maniplasyon yaparak, faizlerle oynanarak, borç alınıp verilerek para kazanılmaya çalışır. En çabuk para kazanılan ve en çabuk para kaybedilen ve spekülasyonun en iyi yapıldığı yer de borsadır. Borsalara bundan dolayı Keynes rulet masaları demiştir. Kandi de borsa oyuncularındandı. Borasada küçük oyuncular yem vazifesi görürür. Uzun vadede her zaman onlar kaybeder. Büyük paralarla spekülasyon yapanlar kazanır.
Ne ekonomistler ne ekonominin kendisi sorduğunuz anlamak istediğiniz tüm cevapları kendisinde barındırmaz. Ekonomiye yön vermede insan davranışları, trendi, düşüncesi de çok önemlidir. Bundan dolayı felsefeciler ekonomik analizlerde bayağı etkili olmuşlardır.
Karl Marx {1818-1883 }Ekonomist değil filozoftu. Modern kapitalist ekonominin temellerini atan Adam Smith {1723-1790} ekonomist değil filozoftu. 1940 -1980 arası ekonomi teorileriyle Batı’nın kapitalist sistemine yön veren Keynes {1883-1946} Cambridge’de felsefe dersi veren felsefeci G.E Moor’un öğretilerinde oldukça etkilenmişti.
Ünlü filkozof ahlak felsefesi profesörü ve en iyi amatör ekonomist Adam Smith  meşhur eseri ‘Ulusların Zenginliği’ adlı eserinin ana konularından bir tanesi, serbest piyasanın her ne kadar karmaşık ve denetsiz gözükse de aslında sözde bir \"görünmez el\" tarafından doğru miktarda ve çeşitlilikte üretim yapmak için yönlendirildiğidir. Smith, insanların harekete geçmelerini sağlayan nedenlerin, bencil ve açgözlü olmalarından kaynaklandığına inanıyordu. Bunun olumlu sonucu olarak da serbest piyasadaki rekabetin, fiyatların aşağıda kalmasını sağlayarak halkin tamamına faydalı olmasını gösteriyordu. Ona göre bu rekabet aynı zamanda çok çeşitli mal ve hizmet üretilmesini teşvik etmekteydi. Yine de, işadamlarına karşı dikkatli olunması gerektiğini ve tekelleşmeninyanlış olduğunu savunuyordu.
İşte bu görünmez el, insanların bencilliği, piyasanın sonuna kadar serbest bırakılması, iş adamlarının değilde küresel sermayenin hiçbir hah hukuk kural ve engel tanımayarak büyüyüp tekel olması demokrasinin de sonunu getirecek bir yıkıcı güç oldu.
Dmeokrasiyi zaten her ülke kendine göre değişik metot ve dozlarda uyguluyordu. Tam olarak mükemmel bir demokrasi 21. yy da bile oluşmamıştı.
Demokrasinin halkın yönetimde daha çok söz sahibi olarak daha mükemmel bir hale getirilmesi gerekirken gittikçe orasından burasından kırpılarak kuşa çevrilmekte ve daha işlevsiz hale getirilmektedir. Deomokrasinin kuşa çevrilmesi halkın güç kaybetmesi demektir.  
 
- Dünyada demokratik olarak kabul edilen kategoride yönetilen bütün ülkelerde Anayasa vardır. Yalnız İngiltere, İsrail ve Yeni Zellanda da yoktur. İngiltere şu sıralarda yazılı bir anayasaya sahip olmak için bir çalışma yapıyor.
 
-Anayasalar kısaca halkın bireysel temel hak ve hürriyetlerini Anayasal kurallar altında güvenceye almak , Devletin temel hak ve görevlerini belirlemek devlet ile halk arasındaki temel kuralları çizmek için oluşturulmuştur.
Kısaca Anayasalar devletin büyük gücünü kullanarak devletten çok dah güçsüz olan halk ve bireylerin temel haklarını devletin müdahalesinden korumak için oluşturulmuştur.
 
-Devlet yapısı içinde devletin üç temel organı vardır ; yasama{Parlamento. Ülkenin kanunlarını belirler} -yürütme {siyasal iktidar ve hükümet} yargıdan {bağımsız mahkemeler- yüksek yargı organları} oluşan üç kuvvet vardır. Bu güçlerin   modern devlet düzeninde; birbirinden ayrı ve birbirine tahakküm etmemesi esastır
 
-Yalnız bu kuvetler ayrılığında genelde bütün ülkelerde sorun vardır. Yasama yürtüme bir biriyle iç içedir. Yargı organını teşkil eden mahkemeler, yasama meclisinin ihdas ettiği yani onun “iki dudağın arasından çıkan” kanunları yorumlamaktan başka bir yetkiyle donatılmamışlardır. Yargının yasamadan tamamen  karşı bağımsız ve hele onunla eşit-denk hukuki statüde olduğu düşüncesi ise teoride vardır fakat uygulamada tam olarak gerçekleştirilmesi sistemin işleyi itibariyle çok zordur. Bundan dolayı aslında demokrasi dünyanın hiçbir yerinde tam anlamıyla uygulanamamaktadır.
 
-Politikacılar konuşurken demokrasi adını onun meziyetlerini ve ne kadar demokrasi aşıkları olduklarını dillerinden düşürmezler. Fakat uygulamada kendi ve parti menfaatları söz konusu olunca temel demokratik kuralları görmemezlikten gelirler.
 
-20. yy sonlarından başlıyarak küresel sermayenin güçlenmesi bu sermayeyi elinde tutan güçleri de çok güçlendirdi. Bu güçler devletler ve hükümetler üzerinde çok büyük yaptırım güçlerine sahip oldular. Hükümetlerin çıkardığı kanunlar ve uygulamalarda büyük etkinlikleri oldu ve sistem tamamen onların çıkarlarına çalışmaya başladı. Bu demokrasilerin artık ismi var cismi yok bir hale getirmeye başladı
 
-Küresel sermaye Dünya Ticaret Örgütü ile, IMF ile Dünya Bankası ile diplomatik faaaliyetler ile olmazsa,  rüşvetle, baskıyla, icabında yatırım yapmayız tehditleriyle kendi çıkarları doğrultusunda dünya hükümetlerini yönlendirmeye başladılar. Bu sisteme demokrasi demek yerine rüşvetrokrasi demek daha doğru olur.
 
- Bu halkın idaresi değildir. Halk yalnız oy vermektedir. Kazanan ve yönlendiren büyük şirketler olmaktadır.
 
- Bu sistem de halktan birinin milletvekili olması imkan dahilinde değildir. Bir seçim harcaması için gelişmekte olan ülkelerde en az 300-500 bin dolar gelişmiş ülkelerde en az birkaç milyon dolar harcaması gerekmektedir. Bu para ancak ya çok zenginde olur ya da arkada güçlü sponsorların yardımıyla gerçekleşir. Böyle demokrasi olmaz
 
 -Mesela Türkiye’de milletvekili adayları il ve ilçelerdeki parti teşkilatlarında değil merkezde birkaç kişinin hazırladığı listelerde belirlenir. Bu demokrasiyi her yönüyle  başında zedeler.
Milletvekilini halkın değil liderin sultası altında ona bağlı vekile indirger. Böyle demokrasi olmaz.
 
Bütün dünyada sermayenin küreselleşmesi ve politik yönetime dolaylı ve direk yolla müdahale etmesiyle demokrasinin her alanda işlevini halkın sesini duyurabilmesini yok etmiş kuşa çevirmiştir.   Halka da yalnız 4 -5 senede bir sandığa gitme görevi kalmıştır.
Demokrasilerin sonunu her girdiği alanı talan edip yok eden kapitalin gücü ile insanoğlunun azla tatmin olmayan istekleri ve egoizmi getirmiştir.
Küresel sermayenin serbest Pazar ekonomisinin engelsiz pistinde frenlerinden boşanarak sonsuz hız alıp duvara toslamıştır.
Küresel sermayeye bir denetim getirip, bağımısız politikalar geliştirip daha adil bir düzeni oluşturacak demokratik bir sistem tesis edilmediği sürece. Bu sistem kendi kendi doğuran kapitali de, demokrasiyi de, doğal çevreyi de insanoğlunu da yok edecektir.
Çok kimse farkında değil fakat demokrasi cenaze namazı kılınmadan çoktan defnedilmiştir.
Şimdi elde kalan onun arkada bıraktığı oyuncağıdır. Yeni bir oyuncak bulunana kadar bunla avunmaya devam.   
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.