banner798
POLİTİKACILARIN VE LİDERLERİN  GÜVENİRLİĞİ
 
Bir süredir İngilteredeyim 6 Mayıs İngiltere seçimlerini yakından izledim. Bizim seçimlerle mukayese edilmeyecek şekilde sakin ve gayet medeni bir şekilde başladı ve bitti. Ne kavga ne dövüş ne yaralanma ve ölüm hadisesi olmadığı gibi, seçim konvoyunda da bir tek trafik kazası bile olmadı. Zaten bizde olduğu gibi politik propaganda gibi binlerce kişinin bir araya gelip arabalara atlayıp buroşürler, flamalar, kornalar, avazı çıktıkları gibi bağırmalarla etrafa korku ve dehşet saçmıyor, çevre ve ses kirliliği yapmıyor. Milletvekili adayları etrafında 5-10 kişiyle yürüyerek özellikle evlere gidip kapılarını çalıp kendilerini tanıtıyor. Büyük meydanlarda gereksiz propagandalar, yükselten atmalar, bağırıp çağırmalar yok. Rakip politikacılar da birbirlerine fazla belden aşağı vurmamaya asgari ölçülerde saygılı davranmaya dikkat ediyor.
Ülkede yazılı Anayasa  da olmadığı için bunun da kavgası yok (Demokratik kabul edilen ülkelerde yalnız İngiltere, Israil Ve Yeni Zellanda’da yazılı anayasa yok)
 
Bizim ülke ile mukayese edildiğinde İngilterede uygulanan bu oldukça medeni seçim uygulaması gayet normaldir. İngiltere 13. yüzyılın başında (1215) Magna Carta anlaşamasıyla feodal beylerin Kralın devlet üzerindeki müdahalesini kısıtlamasıyla adım adım demokratik temelleri atmaya başladığında daha Osmanlı İmparatorluğu kurulmamıştı.
İngiltere  1688 yılında Kral James II halka kendisinin tanrı tarafından seçildiği ve devleti tek başına yönetmesinin ilahi bir hak olduğunu öne sürdüğünde İngiliz parlamentosu üyeleri hep birden Kral James’e karşı çıkarak ülkeyi yönetme meşruitiyetinin parlamentoda olduğunu söyleyince James geri adım atmış, bu yıl İngiltere’de demokrasinin esas temellerinin atıldığı yıl olmuştu.
Biz ise 20. yüzyılın başında bile  hala sultanın bize Allahın bir lütfu kabul edip onun ekmeğini yediğimizi zannediyorduk. Atatürk halifeliği ve sultanlık düzenini kaldırdığında en yakın silah arkadaşı Rauf Orbay, - paşam biz sultanın ekmeğini yedik diye bu değişime karşı çıkmıştı. Rauf Orbay gibi halkın çoğunluğu  hala üreten çiftcinin halkın değil sultanın ekmeğini yediklerini zannediyorlardı onlara öyle öğretimişti kimsede bunu soruşturmamıştı.
16 yüzyılda bu sömürü düzenini  eleştiren Kaygusuz Abdal şöyle diyordu;
 
Şalvarı şaltakı Osmanlı
Eğeri kaltak Osmanlı
Ekmede biçmede yok
Yemede ortak Osmanlı
 
Bu aynı zamanda 600 küsür yıllık Osmanlının dört satırlık kısa tarihidir. Bu gerçekleri söyleyenlerin kelleleri gittiği için toplum 20. yüzyılın başına kadar uyanmadı ve  uyandırılamadı. Halkın ortalama okuma yazma bilme orani 6 yıl bile olmayan bir ülkede demokrasi de politikacı kendini tam olarak gelişmez. Buna luzum duymaz. Çünku cahil bırakılmış halkı sömürmek ona yalan konuşmak çok kolaydır.
Bu sömürü düzenini, ilahi adaletle yönetiliyoruz yalanını kırdığı için hala çok kişi Mustafa Kemal’e kızgın. Birçok politikacı halkın inancıyla oynayarak, dini politikaya alet ederek  eski düzeni geri  getirme hayallerinde. Böylece halkı eskiden olduğu gibi din iman adına kolayca gütsünler, sömürsünler, çeplerini daha kolay doldursunlar. Yeni Osmancılık lafları hep bu çağ dışı hayallerin ürünleri. 1928 yılında erkeklerle eşit oy hakkı tanımasından bir kaç yıl önce kadınlara oy hakkını tanımıştı.
 
Biz oldukca geç ve tepeden inme katıldığımız demokrasi macerasına  hala tam olarak adapte olamadık. Çünkü talep halktan gelmedi. Halkın çoğu cahil bırakıldığı, temel haklarını ve  vatandaşlık kavramının ne olduğunu bilmediği için halkın merkezi hükümetten hak talebi olmadı. Bir sürü sebepden dolayı da ülkeyi yönetecek kapasitede adamları gerekli şekilde yetiştiremediğimiz gibi yetişmiş adamlarda politikanın Bizans oyunları içinde harcanmamak için bu işe fazla bulaşmak istemedi.
 
Aslında bütün dünyada politikacıların güvenliği gittikce azalıyor ve seçmenler gittikce oy sandıklarından uzak duruyor. İngiltere gibi bir yerde bile 2005 seçimlerine seçmenlerin ancak %60’ı katılmıştı 2010 Mayıs seçimlerinde bu oran çok az arttı. Politikacıların verdikleri sözü tutmamalarından, bilgi birikimi ve kapasitelerinin gittikçe azalmasından ve halkın gözünün içine bakarak konuştukları yalanlardan dolayı  bütün dünyada halk politikacılara fazla güvenmiyor. Onları politikayı kendi ceplerini doldurmak için kullandıklarını, etraflarını ve büyük şirketlerin çıkarlarını halkın çıkarlarındajn daha çok korumak için çalıştıklarını bıktı.
BBC’nin en güvenilir haber sunucusu ve aynı zamanda yazar olan Jeremy Paxman, The Political Animal adlı kitabında (s.13) şöyle diyor; - Politikacılar aşağı yukarı birbirine benzer, oyuncu, egoist, kronik yalancı ve narsistdirler(kendine aşık)  Politik kariyerde yükselmek için çocuklarını bile feda ederler. Yalnız kendilerini düşünürler. Bunlar ne kızınızı ne oğlunuzun evlenmesini isteyeceğiniz karakterde kişiler değildir.
İşte güvenilir bir uzmanın İngilterdeki politikacılara bakış açısı. Amerika ve diğer ülkeler bundan daha farklı değildir.
Politikacılar kendilerinin sizi kurtaracağına inandıkları gibi yine kendilerinin dünyanın en dürüst adamı olduklarını iddia ederler. Politikacıları biraz sıkıştırıp, onların hoşlarına gitmeyem sorular sorduğunuzda size ters cevap verirler, küstahlaşırlar, hakaret ederler hatta sizi tehdit ederler. Çünkü onlar hep alkışlanmaya, pohpohlanmaya alışmışlardır.
 
 
 
Mayis ayının ortalarında CHP Genel Baskanı Deniz Baykal’ın partisinde milletvekili olan bir bayanla olduğu iddia edilen bıraz uygun olmayan vazıyette gizlice çekilmis fılmi kamuoyuna sunuldu. Bu görüntülerin gerçek olmadığını ileri sürmesine, olayın kesin doğru olup olmadığı ortaya çıkmasını beklemeden Deniz Baykal partisinin liderliğinden istifa etti. 
 
Deniz Baykal 30 yıldan fazladır siyaset yapıyor. CHP %40’lardan % 8’lere düşürmesine rağmen onurlu davranıp elini ayağını hem CHP’den hem siyaset sahnesinden tamamen çekmedi de nasıl oldu da doğruluğu ve yanlışlığı ispat edilmeyen bir CD’den dolayı panikleyip bir an önce CHP Başkanlığından  istifa etti. Herhalde demokrasiyi çok sevdiğinden veya güzel havaların rehavetine kapılarak ben yoruldum yaşlandım biraz dinlenim diye bunu yapmadı. Koltuğunu yıllardır bırakmamak için ansiklopedilere geçen hizipci, hırslı karakterini bir anda bir kenera atması düşünülmeyen Deniz Baykal gibi bir siyasetcinin eften püften saydığı bir CD için istifa etmesi düşünülemez. Demekki yıllardır belli çevrelerde dillendirilen, bazı söylemlerin gerçek payı olma ihtimali bu CD ile oldukça inanılır bir hale geldi. 
 
Eğer bu istifa  demokratik bir davranış diye sunuluyorsa bu tamamen yanlış. Deniz Baykal Batı siyasetcilerinin yaptığı gibi defalarca seçim kaybetmesine rağmen çok önceden istifa etmesi gerekiyordu. Bunu yapmadı CHP’yi il ve ilçe teşkilatlarını hiçe sayarak antidemokratik şekilde kendi eliyle seçtiği milletvekilleriyle  partide yıllarca tek sözü geçen lider olarak despotik bir idare tarzı  uyguladı. Demokratik hakkını kullanarak parti kongresinde CHP liderliğine aday olanları kendisini eleştirenleri partiye ve kendisine ihanet ediyor diye damgalayarak politik hayatlarını bitirmek için uğraştı.
Muhalefet yapıyor gibi görünüp yıllarca dişe dokunur birşey yapmadı. Parti içinde ülkeyi kalkındıracak ne ne bir proje geliştirdi ne de geliştirilmesine ön ayak oldu.
 Parti grup toplantılarında parlak konuşmalar eleştiriler yaparak alkış almayı başarılı muhalefet diye sundu. Doğru olsun olması bir ülkeye bir partiye bir CD Deniz Baykal’ın olduğu iddia edilen CD kadar faydalı olmadı, olmayacaktır. Bu CD hem CHP’nin hem ülkenin önünü açtı. Artık demokrasinin gereği olarak bu ülede de muhalefet yapılabilecek.
Deniz Baykal’ın demokratikliği diğer liderlerin demokrasi anlayışından farklı değildir. Hepsi demokrasiyi kendilerinin güçlerini kuvvetlendirmek için isterler halka da sizin için istiyoruz yalanını konuşurlar. Halk da yıllardır bu palavralara kanar. 
Basbakan 24. 05.2010 tarihli bir konusmasinda   %14.5 olan issizligi 2010 senesi sonuna kadar %10'a indirecegini belirtti. Bu hesaba gore bir gunde 11 bin kisiye is bulmak gerekiyor. Bu ifadede ne hesap var ne kitap var. Maalesef memleket peynir gemisiyle idare ediliyor. Bedava peynirde fare kapaninda var.  
 
İşte bizi idare edenler ve idare etmek isteyenler.  Kendierini  doğruluğun, demokrasinin timsali diye sunan  liderler ve politikacıların portresi. Peki öbür liderler ? Ben baş olacam ben ülkeyi kurtaracam hırsında olan ve lider sandalyesine  yapışan  adamlardan biraz korkacaksınız. Bu adamların aşırı şişmiş egoları çoğunlukla mantığının üzerine çıktığından ülkelere hayırdan çok zarar getirmektedirler. Politikacıların beceriksizliği, sözlerini tutma konusundaki sorumsuzlukları ve kapasite seviyeleri de ayrı bir sorundur.  Bundan dolayı bütün dünyada politikacıların özellikle liderlerin güvenirliği en alt seviyelere düşmüştür.  
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner877

banner876