banner798
 ERGENEKON KAFASI


Yıl 1996,

Günlerden 3 Kasım!..

Susurluk’ta 06 AC 600 plakalı Mercedes otomobil ile bir kamyon çarpıştı…

Otomobilin içerisinde Abdullah Çatlı, Emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ ve Gonca Us öldü!

O dönemin Doğru Yol Partisi milletvekili Sedat Bucak yaralı kuruldu…

Ülkenin “bir kısmı için(!)” yıllardır tartışılan, yazılıp çizilen “Derin Devlet” o Mercedes kazası sonrası gün yüzüne çıkmıştı…

***

Yıl 1997,

Can Dündar’ın hazırladığı “Susurluk Belgeseli”nde konuşan emekli denizci subay Erol Mütercimler yazdığı kitabı için yaptığı çalışmalarda “Ergenekon” adlı bir yapılanmaya ulaştığını söyledi.

Mütercimler ise bu bilgiyi veren kişinin emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk olduğunu açıkladı…

O belgesel sanki bir iddianame gibiydi!..

İş, kontrgerilla ve özel harp dairesine, oradan da vatanseverlere bağlanıvermişti. Neredeyse tüm olaylar, darbeler, cinayetler, suikastler bir torbada toplanmıştı!..

Can Dündar belgeselin ardından, Celal Kazdağlı ile birlikte “Ergenekon, Devlet İçinde Devlet” adında bir kitap yazdı…



Yıl 2008,

Emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve arkadaşlarının “Ergenekon isimli terör örgütü” kapsamında tutuklandı.

“Susurluk Davası”nda adı geçen Veli Küçük Paşa, Ümraniye’de bir gecekondunun çatısında bulunan el bombaları ile ilgili soruşturma kapsamında tutuklanmıştı.

O zamana kadar “Ümraniye Soruşturması” olarak anılan soruşturma, sonradan bulunduğu söylenen “Ergenekon’un Yeniden Yapılanması” başlıklı bir belgeye dayandırılarak adı “Ergenekon” olarak değiştirildi.

Bu belge ilk olarak 2001 yılında eski gazeteci, yeni haham olan ve şimdilerde Kanada’da yaşayan Tuncay Güney'de ele geçirilmişti…


Bir kısım medya o günlerde İtalya’da 1992-93’te yapılan Temiz Eller Operasyonu'na benzeterek bir algı yönetmeye çalıştı.

23 iddianame birleştirildi.

Bunlara Danıştay saldırısı da dâhildi…

274 kişi sanık oldu…

Genelkurmay başkanı, yargıtay başsavcısı, bakan, milletvekili, başkan, hakim, savcı, asker, polis, mit personeli, rektör, gazeteci, iş adamı, parti genel başkanının terörist olarak yargılandığı bir davaya dönüştü…

İş o kadar büyüdü ki; İlk kez “Ergenekon” adını duyuran Can Dündar, 2012 yılındaki bir röportajında “Benim kitabını yazdığım Ergenekon, ne yazık ki bugünkü yargılama ile ilgisi olmayan yapıydı. Gerçek Ergenekon ’un yargılanacağı günü umutla bekliyorum” dedi…

Dava 2013’te karara bağlandı…

Müebbetler ve ağırlaştırılmış hapis cezaları havada uçuştu…



Her şey 17-25 Aralık olarak bilinen süreç sonrasında değişmeye başladı…

Siyasi yapı ve dengeler değişti…


Yıl 2014

Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması, tutuklulukta azami sürenin 5 yıla inmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali kararının” ardından, Ergenekon Davası’nda tahliyeler başladı ve tutuklu yargılanan sanık kalmadı…

Ve Ergenekon Davası için kararını veren Yargıtay, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un da aralarında olduğu 274 sanıklı davayı usul ve esas yönünden bozdu.


Millet olarak bu süreci dizi film izler gibi izledik…

O kadar yavaş ve derinden ilerledi ki toplumun çoğunluğu sustu, izledi!..

“Bu işte bir yanlış var” diyenlere “Sende mi Ergenekoncusun?” denildi, ötekileştirildi…

Ama bir kısım vardı ki; “Bana Ergenekoncu denilmesini alır omzuma apolet diye asar, gezerim!” diye haykırdı…

Gelinen bu noktada “Vatansever” olmakla, “devleti ele geçirmek” arasındaki fark ayan beyan ortaya çıktı ve çıkmaya da devam ediyor…



Hüseyin KURT
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.