banner798
Herkes bu ülkede birbirine sorar. Ne olacak bu ülkenin hali? Bir kısmı biz adam olmayız der işin içinden çıkar. Bir kısmı dış ülkeleri suçlar. Fakat kimse detaylı şekilde bizim neden bu duruma düştüğümüzü bir türlü ortaya koyamaz. Türkiye de çoğunluk partilerin programını kısacası Türkiye’yi nasıl idare edecekleri konusundaki yol haritalarını kimse bilmez. Halk çoğunlukla oyunu daha çok parti liderlerinin konuşmalarına göre atar. Biz naçizane olarak bu yol haritasının belli başlılarına bir değinelim.
 
1- Kurullar Kaosu: 1980’lerin ortalarından itibaren özelleştirme, liberalleştirme, serbest Pazar furyası derken Türkiye’de Ekonomik ve sosyal politikaların yönetimi,"Egemenlik hakkını ve sorumluluğunu taşıyan" TBMM ve onun içinden oluşan hükümetlere hesap vermeyecek, birbirinden bağımsız, sorumsuz, kendi başına buyruk kurullarca sürdürülecek bir mekanizma oluşturuldu. Sermaye Piyasası Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Rekabet Kurumu ile başlayan süreç tüm sektörlerde yayılmaya başlamıştır.
 
Dünya Bankası ve IMF'nin dayatmaları ile "Reform" adı altında kredi koşulları olarak yapılmasını istediği düzenlemeler ayrı ayrı yasalar olarak TBMM'nde jet hızıyla görüşülerek yasallaşmıştır. Küresel sermayenin çıkarlarını kolayca uygulamaya koyması için çıkartılan kanunların yanında bu kanunların kolayca yerli büyük sermaye sahiplerinin ve küresel sermaye çıkarları yararına uygulanmasını ve yorumlanmasını için oluşturulan Anayasal dayanağı olmayan tamamen yanlış yapılandırılmış kurullara çeki düzen verilmesi gerekiyor.
 
2-5177 sayılı Maden Yasası: Küresel maden şirketlerine ve onların yerli işbirlikçilerine kolayca maden arama ruhsatı sağlayarak onların doğayı acımasızca mahvetmesine ve topraklarımızda belli süre içinde hukuki hak sahibi olmasını sağlayan 5177 sayılı Madencilik Yasası tam bir müstemleke yasasına dönmüştür. Bu yasa ve TBMM’deki yeni yasa hakkında CHP ne düşünüyor ne gibi hazırlıklar yapıyor. TBMM’de bekletilen yeni Maden Yasası Tasla Anayasa Mahkemesi tarafından bazı maddeleri iptal edilen 5177 sayılı Yasa’dan bile daha tehlikeli. Küresel maden lobilerinin baskısı ile oluşturulacak bir Maden Bakanlığına doğru gidilmesi içten bile değil. Bu kolonileştirme yasası acilen değiştirilmelidir.
 
3- Özelleştirme Felaketi: 1980’lerden itibaren özelleştirme adı altında ülkenin sahip olduğu değerlerin yok pahasına elden çıkartılmasını durdurmak gerekiyor 31 Aralık 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ,Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı’na göre, Özelleştirme vizyonu çerçevesinde önümüzdeki dönemde, devletin bankacılık alanından tamamen çekilmesi, hedeflenmektedir. Bu programın uygulanması halinde Türkiye’de kamu bankası kalmayacaktır. Halka açık paylar içindeki yabancı payları da eklendiğinde bankacılık sektöründeki yabancı payı % 50’ye yaklaşmıştır. (TCMB, 2009). Oysa AB ülkeleri bankacılığın ulusal sermayenin elinde kalması için uğraş vermektedirler. Bu nedenle yabancılaşma oranı Almanya’da % 5, İtalya’da % 8, İspanya’da % 10, Hollanda’da % 11, Danimarka’da % 17, Avusturya ve Fransa’da % 19, Yunanistan’da % 20 dolayındadır. Ülkenin-halkın malını mülkünü sattıkça daha fakirleştik daha fazla kuşatıldık.
 
4-Tohumculuk Yasası: Tohumlardan başlayarak gıda zinciri tekelini eline geçirip gıda bağımsızlığını elinden alıp Biyoemperyalist-Biyokolonist metotlarla Türkiye’yi bir sömürge ülkesi haline getiren başlıca yasa olan ve doğal tohumlarımızın ticaretini yasaklayan 2006 Kasım Tohumculuk Yasasını iptal edecek mi? Sebze tohumlarında %80’den fazla dışarı bağımlıyız. Bitki Üreticileri Hakları aslında kısa adı UPOV olan 'Uluslararası Yeni Çeşitleri Koruma Birliği'nin (International Union for the Protection of New Varieties) bir uzantısıdır. Türkiye 18 Kasım 2007?de, 65. ülke olarak UPOV’a üye oldu. Türkiye, UPOV’un sözleşme hükümleri uyarınca zengin biyo çeşitliliğini yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalacak. Türkiye UPOV'a üye olarak yabancı şirketlerin Türkiye'yi tamamıyla ele geçirmesinin kapısını açtı. Acilen bu yasayı iptal ederek doğal tohumlarımızın kurtarılması devlet desteğinde islahı gerekiyor.
 
5-Biyo güvenlik Yasası: 2002 yılından beri Meclis’te bekletilen bu yasa nihayet Mart 2010’da yasalaştı. Bu yasa ile ilgili bir Denetleme Kurulu oluşturuldu. Bu denetleme kurulu ülkeye giren GDO’lu gıdaların zararlı olup olmadığı kararını verip bu gıdaların Türkiye’ye girişini onaylamakla yükümlü kılındı. Ayrıca bu yasa Türkiye’de gen ve biyoteknoloji çalışmalarını kısıtlayan hükümler de içermektedir. GDO’lu gıdaların zararları hakkında bir çok bilimsel deney olmasına ve bunların esas zararları nesiller sonra çıkmasına rağmen, Denetleme Kurulu birçok GDO’lu gıdanın ithaline onay verdi bu her geçen gün daha da artmaktadır. İnsanların gıda güvenliğini korumak için değil ‘Monsanto’ gibi Biyoteknoloji devlerinin ürünlerinin kolayca ülkeye girmesi için şekillendirilmiş bu yasayı , GDO’lu gıdaların girişini yasaklar şekilde tekrar düzenlenmesi gerekiyor.Taşeron İşçi Çalıştırma Rezaleti: 10.07.2003 tarihinde çıkarılan eleman temininde güçlük çekilen yerlerde sözleşmeli sağlık personeli çalıştırılması hakkında kanunla sağlık çalışanlarının sözleşmeli çalışmasının hukuki altyapısı sağlanarak; çalışanların mevcut haklarını sınırlandıran, iş güvencesini yok eden, angaryayı yasallaştıran ve kamuda istihdamı sınırlandıran bir istihdam biçimi yaratılmıştır. Taşeron uygulaması öncelikle sağlık alanında başlamış, her alanda yaygınlaşmaya başlamıştır. Sağlık Bakanı’nın verdiği bilgiye göre (24.08.2010) sadece sağlık sektöründe 116 bin taşeron işçi vardır. İşçiyi daha kolay sömürmek, onu sosyal haklarından, kıdem tazminatından, sendikalaşmaktan mahkum etmek, sigortadan ve vergilerden kaçmak için uygulamada olan. Her ay sonu işten çıkartılıp ardından hemen işe alınmış gibi kontrat yapılan işçilerin insanca çalışma şartlarına ve bir güvenceye sahip olması gerekiyor. Hastanelerden , belediyelerden, madenlerden başlayarak itfaiye kadar çeşitli sektörlerde uygulanan modern köle işçiliği olan taşeron işçi çalıştırma rezaletine son verecek bir girişimde bulunulması şart.
 
7- Güneydoğu Sorunu-Feodalizm: a- Bu sorunun odak noktası, bu bölgedeki feodal yapının yüzyıllardır kırılamaması, kabile, aşiret, ağa, şıh,şeyh kıskacındaki halkın kötü durumudur. Osmanlı’dan beri Güneydoğu halkı devlet eliyle aşiret ağasının insafına bırakılmış baskı, yoksulluk, korku ve kan davaları içinde kendi kaderine terk edilmiştir.Yanlış devlet politikaları ve devlet, aşiret yoksulluk kıskacında kalan işsiz gençler silahlı terörü tetiklemişlerdir. Partilerin Güneydoğu halkını aşiretin, tarikatların, terör örgütünün üyesi değil ülkenin bir üyesi yapılabilecek politikaları nelerdir? Mesela ağalık, şeyhlik ve feodal yapıyı kıracak bir toprak ve tarım reformu, köy enstitüleri benzeri planları var mı? Özellikle Güneydoğulu kadınları aşiret ve erkek şövenizmi baskısından, berdel den, genç kız intiharlarından, işsizlikten kurtaracak, eğitimlerini yükselterek özel politikalar geliştirilmesi gerekliyor.
 
Korucu Sorunu: Güneydoğuda 70 binden fazla korucu var bunların bir kısmı da gönüllü. Demokratik bir ülkede resmi ellerle organize edilmiş paramiliterik güç olmaz. Bunun bir örneği olmadığı gibi bunun Anayasa da bile dayanağı yoktur. Demokratik bir ülkede sivillerden silahlı paramiliterik güç yaratmak teröre diğer bir terör eklemektir. Devlet halkına benim kolluk güçlerim yetersiz alın otomatik silahları elinize kendinizi koruyun, bize de yardımcı olun demektir . Böyle bir politika halkı birbirine düşürdüğü gibi devlete olan güveni de azaltır. Korucuların resmi kayıtlarda 4 binden fazla kanunsuz olaya karıştığı görünüyor. Resmi kayıtlara geçmeyen rakam bunun çok üstündedir. Bu rakamlar adı konmayan gizli bir terör yapılanmasının belgeleridir. Acilen kaldırılması gerekiyor.
 
8- Yabancı Kontrolündeki Ekonomi-Finans Ülke ekonomisi bizim olmayan100 milyar doların çok üzerinde yabancı sıcak para denilen saatli bomba üzerinde dönüyor. Yabancılar hükümet kendi istekleri doğrultusunda kararlar almadığında bu paraları çektikleri an ülke bir gecede ekonomik kaosa girer. Böyle bir ülkede iktidarda olan parti küresel sermayenin sözlerini dinlemek zorundadır Partilerin bu kısır döngüyü kıracak sıcak para kıskacından ülkeyi kurtaracak programı var mı ? Üretimi arttıracak, enflasyon, faiz, döviz dengelerini sıcak paracıların çıkarları doğrultusunda değil piyasaların arz talep dengeleri doğrultusunda belirleyecek planlarını belirlediler mi? İhracatı arttırmak, istihdam sağlamak için önerileri nedir?Türkiye?de 20 milyon kişi sağlık güvencesinden yoksundur. Bunun yanında sağlığın finansmanı için 15 milyar dolara ihtiyaç vardır. Bu sorunu halledecek politikaları nedir?Borsaya şeffaflık ve bankaların yabancı sermaye ortaklığına bir limit getirecekler mi? Yoksa finans piyasası tamamen yabancı sermayenin kontrolüne mi bırakılacak?
 
9-Parti İçi Demokrasi: Türkiye’de politikacıların ağzından demokrasi lafı düşmez fakat kendi parti içlerinde bir demokrasi yoktur. Parti kurultaylarında, Parti Meclisi üyeleri seçimleri bile antidemokratik olan blok listeyle seçilir. Parti delegelerinin istediği adayı seçebildiği ve daha demokratik olan çarşaf listelere fazla olumlu bakılmaz. Çünkü lider diktasını ve parti içi kul düzenini bozar. Blok listede ise, delegenin isim seçme hakkı yok. Önüne getirilen tek tek listelerden herhangi birini blok olarak sandığa atmak zorunda. çarşaf liste ile parti içinde demokratik katılımcılık ve çoğulculuk sağlanmaktadır. Böyle bir demokrasi olmaz
 
Anayasanın 90. Maddesi: Uluslararası ikili anlaşmalar TBMM onayından geçirilmesine gerek görmeyen ve bir sürü bağlayıcı anlaşmayı kamuoyundan saklanmasının yolunu açan bir an evvel kaldırılması gereken bu madde hakkında CHP ne düşünüyor? Referandum sırasında öğrenemedik.
11- Devletin Savunma Harcamaları Politikası: Ülkelerin savunma harcamaları 2008 yılında, küresel krize rağmen 2007 yılına nazaran % 4, 10 yıllık süreçte ise (1999 - 2008) % 45’lik bir artış göstermiştir. Türkiye her yıl yaklaşık 15 milyar dolar tutarında asker` harcama yapıyor. Bunun bir kısmı cari harcama olarak yapılırken, önemli bir kısmı da silah alımına harcanıyor.` Demek ki GSMH`nin yüzde 2`si. Bütçenin de yüzde 8`i savunmaya gidiyor. Bütçede `korucu maaşları` ya da `sahil güvenlik` gibi doğrudan savunma harcama kalemi gibi görünmeyenleri dâhil edersek oran daha büyüyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını yerli imkanlarla karşılama oranı %40 civarında %60 dışarı bağımlıyız. ABD’den yalvar yakar sıraya giriyoruz, Kongre onayını bekleyip savaş uçağı alıyoruz bize yazılımlarını vermiyorlar. ABD uçakları havada bizimkilerle karşılaşsa yazılımlar öyle ayarlandığı için bizimkiler onları dost uçağı olarak göreceğinden ateş almayacak. Yunanistan’a da yazılımları vermediklerinden bizim F16 ile Yunan savaş uçakları Ege denizi üzerinde kapıştıklarında ikisinin de silah tertibatı ateş almıyor. Kanattan it dalaşı yapıyorlar. ABD yazılımları yalnız İsrail ve İngiltere’ye veriyor. ASELSAN’da çalışan üç ODTÜ kökenli yazılım mühendisinin 6 ay içinde yaşamlarını kaybetmeleri arkasındaki esrar çözülmediği sürece bu ülkede hiçbir şey çözülemez. Bu ölümlerin bu yazılımların çözümlenmesi veya alternatif yazılım geliştirmeleri mi üzerine geliştiği ortaya çıkarılmalıdır.
 
12- Enerji ve Çevre: Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılık oran% 73. (Doğalgaz da %98 petrolde%92)Enerji ithalinin maliyeti 50 milyar dolar civarı. Türkiye de en çok kullanan enerji kaynakları fosil yakıtlardır ve bu yakıtlara ödenen dövizin bu yakıtların yanması sonucu açığa çıkan ve bir sera gazı olan CO2 emisyonu ayrı bir sorundur. Ülkede çevreye uyumlu, dışarıya döviz ödemesi yaptırmayan yenilenebilinir enerji kaynaklarını (güneş,rüzgar,jeotermal?) kullanma konusunda CHP’nin politikaları nedir? Yenilenebilinir enerjiyi bugün örneğinde olduğu gibi HES uygulamaları gibi yapılacaksa hiç yapılmasın daha iyi.Dünya Bankası baskısıyla 26 Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe giren Su Kullanım Hakkı Anlaşması (Water Use Rights Agreement) ile dereler, ırmaklar ömür boyu uzun süreli kiralama ile bu kaynaklardaki suların kullanım hakkı özel şirketlere verilmiştir. Türkiye?de ortaya çıkan bölge halkını ayaklandıran çevre felaketine yol açacak olan HES’lerinalt yapısı böyle hazırlandı. Türkiye’de büyük bir doğa katliamı yaşanıyor. Ülkenin %26 orman fakat şehirlerdeki yeşil alanlar hemen hemen kalmadı. Kalanların üzerine de hemen bina yapılıyor. Şehirlerdeki yeşil alanlar ve çevreyi koruma konularındaki partilerin programı nedir?
 
13-Dershaneler-Okullar: Dershaneler bu ülkede yıllardır aileleri madden ve manen kemirip sömüren, eğitim adaletsizliğini körükleyen en büyük yaralardan biridir. Ülkede 4 bin ruhsatlı 6 bin dershane var. Üniversiteye girmek için dershaneye giden öğrenci sayısı 1 milyonu buluyor. Ailelerden yüzde 20?si imzaladıkları borç senetleri nedeniyle yasal takipte. Çocukları intihara sürükleyen psikolojilerini bozan eğitim sisteminin bir parçasıdırlar. Bu kurumlar çok başarılı talebe olmadığı sürece yeterli parası olmayan ailelerin çocuklarının faydalanamadığı orta halli ailelerin ise bütçelerini mahvedip onları borca sürükleyen bir toplumsal yaradır. Bu dershanelerin hatırı sayılır bir kısmı belli tarikatlerin kon trolüne geçmiş olması da apayrı bir sorun teşkil etmektedir. Fırsat eşitliği ve adeletin biraz yerine gelmesi için dershanelerin top yekun kapatılması gerekmektedir \nEzberci, ve test çözen talebeyi küçük yaşta robot gibi eğiten imtihanlara boğan yanlış eğitim sistemidir. Özellikle ilkokuldan başlayarak dershaneleri ve bir çok gereksiz imtihanı devre dışı bırakarak Üniversiteye kadar süren bu bozuk eğitim ve imtihan sistemine çözüm bulmak zor değildir.
 
14-Tarım Politikaları: Türkiye’de son yıllarda en çok ihmal edilen sektör tarımdır. 2003’de 23 milyar dolar olan tarımsal üretim hacminin 2009’da 57 milyar dolara çıkması çiftçi için bir şey ifade etmiyor. Tarımsal üretim hacmi arttıkça çiftçi daha da fakirleşiyor, çünkü ürünü para etmiyor. 20 yıl öncesine kadar bir çok temel tarımsal üründe dünyanın kendi kendine yeten 7 ülkesinden biri olan Türkiye, TÜİK verilerine göre bugün sadece şeker pancarı, patates ve nohutta kendi kendine yetebiliyor. Ülkede et satışının % 50’si kayıt dışı yani kaçaktır. Türkiye nüfusu 1990 yılından bu yana % 26,9 artarken, hayvan varlığının % 33,7 oranında azaldı Devlet çiftçiye sadaka niyetine senede ortalama 3,5 milyar dolar civarında teşvik vermektedir. Türkiye ile aynı sayıda çiftçiye sahip AB çiftçisine 65-70 milyar dolar teşvik vermektedir. Çiftçi perişan. Çiftçi ve Tarım kalkınmadan ülke kalkınmaz.
 
15-Türkiye’de 200 milyar Dolardan Fazla Kayıt Dışılık Var: Türkiye’de neredeyse kayıtlıya yakın kayıt dışı ticaret yapılıyor. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böyle bir durum yok. Kayıt dışılık ülkenin fakirleşmesinin en büyük nedenlerinden biriyken teröre de kolayca buradan finans sağlanıyor.Sigorta ödemelerinin ve vergilerin çok yüksek olması, denetimsizlik, halkın elinde sermaye birikimi olmaması halkı kayıt dışılığa iten nedenlerin başında geliyor. Kayıt dışını kayıtlı ticarete döndürebilirsek büyük bir aşama kaydederiz. Bir örnek vermek yeter. Türkiye’de iç pazara sürülmek üzere üretilen yaş meyve ve sebze miktarı 46 milyon tondur. buna karşılık hallerden geçerek yani kayıt altına girerek tüketilen meyve sebze ise sadece 10-15 tondur.
 
16- Yargı Sisteminde Acil Reform Gerekli: Öncelikle Yasama , Yürütme, Yargı erki içinde kuvvetler ayrılığı prensibine göre öncelikle yargının yürütmeden mümkün olduğu kadar bağımsız olması gerekmektedir. Bunun için iktidarların elini yargının üzerinden çekmeleri gerekiyor. Bugünkü ortamda bunu iddia etmek çok zordur. Adalet sistemi tam olarak işlemediğinden Türkiye’de bugün bir çok kişi yediği ceza süresinden daha çok sürede tutuklu olarak kalabilmektedir. Türkiye’de yargı sisteminde reformların yapılmaması halinde Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak bireysel başvuruların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi örneğinde olduğu gibi katlanarak artacak. Yargı gücünü bir iktidar organından değil, hukuktan alacak şekilde yapılandırılmalı.
 
17. Bunların hiç biri bilinmeyen şeyler değil. Fakat birden yapılandırılması oldukça güç işler. Biz bir hatırlatalım dedik. Genel seçimler yaklaşıyor belki partiler programlarını hazırlarken bu maddelerden birkaçını göz önünde bulundururlar

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.