banner798
Bafra-Sinop ve çevresi dünyanın ender kalmış güzel çoğrafi ekolojik bölgelerinden biridir. Endüstri bu bölgelerde gelişmediği için bir şans eseri olarak da bu bölgeler nispeten bozulmadan temiz ve bakir kalmıştır. Şimdi bu dünya cenneti Sinop\'a nükleer santral kurma planları yapılmaktadır. Bafra ovası Türkiye\'nin yarısını besleyecek tarımsal kapasiteye sahiptir. Bu bölgede nükleer santral kurulması demek SİNOP-BAFRA eksenine kadar geniş bir alanın nükleer kirlenme riski ile baş başa kalmasına doğanın yok olmasına neden olacaktır. Durumun daha iyi anlaşılabilmesi için biraz bilgi verelim.  

Bir ülke elektrik enerjisini hemen hemen her alanda kullanır.Bu elektrik enerjisini santrallerden sağlanır.Santraller üç gruba ayrılır.
a)Hidroelektrik santralleri
b)Termik santraller
c)Nükleer santraller                                                                                                             

 Hidroelektrik santrallerde suyun potansiyel enerjisinden, termik santrallerde yakacaklar yakılmasından ve nükleeer santrallerde Atomun çekirdeğinin parçalanmasından açığa çıkan enerji kullanılır. Nükleer santralde enerji, istasyonun merkezindeki reaktörün içinde üretilen ısıyla sağlanır.Bu ısı,uranyum Atomunun zincirleme reaksiyonu sonucu elde edilir. Bu reaksiyon içinde kullanılan su, aşırı ısınma sonucu buharlaştırılır.Bu şekilde oluşturulan buhar sadece yüksek bir ısıya değil,aynı zamanda yüksek bir Basınca da sahiptir.Bu yüksek Basınç ve Sıcak buhar kalın borular aracılığıyla türbinlere yollanır. Türbin içinde bulunan pervane basınçlı gazla döner, türbin jeneratöre bağlıdır ve süratle dönünce enerji üretir. Olay tabi bu kadar basit değildir.  Uranyum sadece en erji üretimi görevi görmez aynı zamanda insan sağlığı için son derece zararlı olan radyasyon da üretir. Nükleer santrallerin açığa çıkardığı atıklar hiçbir şekilde ortadan kaldırılamıyor. Bu atıklar onbinlerce yıl boyunca aktif kalıyorlar, radyasyon yaymaya devam ediyorlar. Bütün dünyada bu radyosyonlu artıkların depolanması büyük bir sorun. Ayrıca reaktörleri soğutan suya radyasyon karışması mümkün. Soğutma suyu reaktör içinde dönüp durdukça radyasyon biriktirir. Bunun dışarı sızmaması gerekir. Halbuki her sanayi tesiste kaza olasılığı vardır. Nükleer reaktörlerin de ufak tefek kaza sonucu radyasyon sızdırması, çevre sağlık sorunlarına neden olması kaçınılmazdı. Nükleer santrallerden radyosyon sızması her zaman mümkün. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu\'nun yaptığı araştırmalara göre nükleer santrallerin civarında yaşayanlarda kanser vakalarında yüzde 400\'lük artış, genetik mutasyonlar sonucu normal olmayan doğumlar, yaygın lösemi hastalıkları tespit edilmiştir.
Gelişmiş ülkeler yaklaşık 1990’lardan beri  yenisini kurmadıkları bu sorunlu teknolojiyi az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere ithal etme eğilimindeler. Dünyada nükleer santral sayısı 1970′te 60 civarında iken beş yıl sonra 150 sayısına ulaşmış, 1980′de 200′ü aşmış ve 1989 yılına kadar toplam 423 santral devreye girmiştir. Bu tarihten sonra duraklamaya giren sektör Çin, Kore ve Hindistan gibi ülkelerin devreye girmesi ile 2002 yılında 444 reaktörle zirveyi bulmuştur. Bu yıldan itibaren düşüşe geçen reaktör sayısı 2007 tarihi için 439′dur.[1]
Batı artık bu teknolojiyi terk etmektedir. AB üyesi ülkelerde, Finlandiya’da yapımı sürmekte olan bir santral dışında, hiçbir nükleer enerji projesi yoktur. Almanya, Belçika gibi ülkeler bu teknolojiyi kademeli olarak terk etme kararı almıştır. Şüphesiz Avrupa’da, özellikle Almanya’da çevre hareketi bu süreçte etkin olmuştur. Fakat nükleer enerjinin gerileme devrine girmesini sadece çevre hareketi ile açıklamak gerçekleri yansıtmamaktadır. Nükleer enerjinin yoğun ve teknolojinin en gelişmiş olduğu ABD’de 1973 yılından bu yana hiçbir yeni nükleer reaktör devreye girmemiştir. Nükleer enerji giderek önemini yitirecek ve büyük bir ihtimalle gelecek 30-40 yıl içerisinde marjinal bir enerji kaynağı olacaktır.
Nükleer santrallerinin artık devre dışı kaldığı ve faydasından çok zararı olduğu anlaşıldığı bir dönemde biz birden nükleer santral sevdalısı olduk. En çok talep olduğu dönemde bile dünya enerji üretiminde % 16’in üzerine çıkmayan nükleer enerji dünyada enerji sorununu çözecek kapasiteye sahip etkin bir enerji kaynağı olmamıştır. Nükleer enerjinin dörtte üçü ABD, Fransa, Japonya, Almanya, Rusya ve Güney Kore’de yani sadece 6 ülkede üretilmektedir.
Piyasaları gittikce azalan nükleer reaktör teknolojisini elinde tutan ülke ve şirketler hedeflerini Türkiye üzerine döndürdüklerinden ve bu işte büyük paralar döndüğünden, böylesi büyük kârların döndüğü bu sektör Türk sermayedarlarının ve bürokratlarının da gözlerini ışıldatmaya başladı.. Yıllardır çözülemeyen sorunları olan ve pek çok kazaya yol açan nükleer santraller en temiz, en güvenli, en ekonomik ve mutlaka kullanılması gereken enerji kaynağı olarak kamuoyuna yansıtılmaya başlandı. Üniversitelerden medyaya kadar düzenin birçok kurumu seferber ediliyor. Sadece ABD\'de bugüne kadar, Nükleer Denetleme Komisyonu\'nun (NRC) kayıtlarına göre, felakete yol açabilecek derecede 169 kaza olmuştur. Japonya\'da 1992 yılında tam 20 tane önemli kaza rapor edilmiştir. 1992 yılında Rusya, uluslararası kuruluşlara 205 kaza rapor etmek mecburiyetinde kalmıştır. İngiltere\'de ise gizlenen ve sonra ortaya çıkarılan 17 ciddi nükleer kaza yaşanmıştır. Nükleer santrallerde kazalar sık rastlanan bir durumdur. Bu kazaların sebep olabileceği sonuçlar açısından Çernobil en yakın örnektir.
ABD enerji sektörünün 1970′li yıllardan itibaren nükleer enerjiye yatırımları durdurması nükleer reaktörlerin giderek pahalıya mal olması ve güvenlik sorunlarının tan olarak çözülmemesi ve büyük riskler içermesi dışında risk ve atık sorununun fiyata yansıtıldığında n nükleer enerjinin, yapım yanında, söküm ve atıkların binlerce yıllık depolanması da hesaplandığında, mal oluş fiyatının astronomik rakamlara ulaşması yanında gerçek mal oluş fiyatının ve ekonomik yükün nerede ise hesaplanamaz bir boyuta ulaştığı görülmüştür.
İşte bu devletin kesesine, çevreye, taşa, toprağa ve insan sağlığına zararlı teknoloji bize bulunmaz hint kumaşı olarak sunulmakta, artık zararları apaçık ortada olan bu teknolojiyi ülkeye getirme israrı yine ülkeyi idare edenlerin bir vizyon ve anlama sorununu ortaya koymaktadır.   

Biz hükümet yanlısı Zaman gazetesinde bu konuda yayınlanan 3 Mayıs 2010 tarihli Erhun Kula imzalı makaleden kısa bir bölüm sunalım;  
Sinop\'ta her biri 1.400 megavat kapasiteli 6 reaktör inşası için anlaşmış! Yani sadece Sinop\'ta Koreliler tarafından 8.400 megavatlık tesisler kurulması tasarlanıyor. Üstelik Sayın Başbakan, geçen Paris ziyaretinde Sarkozy ile Türkiye\'nin nükleer hedeflerini konuşmuş ve doğal olarak bu işe Fransızların da katılması gündeme gelmiş. Her fırsatta Türkiye aleyhtarı demeçler veren Sarkozy\'nin sonbaharda ülkemize yapacağı ziyarette Fransız şirketlerinin Türk nükleer yatırımlarından pay alması muhakkak görüşülecek ve belki karara da bağlanacak. Nükleer yatırımların son derece pahalı olması sebebiyle ortada dönecek para miktarı muazzam rakamlara ulaşacak. Sarkozy bile hiç sevmediği Türkiye\'de Fransız şirketlerinin cebini doldurmaya çalışıyor....Nükleer enerji asla ucuz değildir. Bazı çıkar çevreleri Türkiye\'de 5.000 megavatlık bir tesisin 3 milyar dolar civarında kurulacağını iddia etmektedir. Tamamen yalan. İngiltere\'de 1.200 megavatlık bir tesisin maliyetinin en az 8 milyar dolara çıkacağı hesap ediliyor. Nasıl olur da bundan 4 misli büyük bir tesis ülkemizde sadece 3 milyar dolara yapılabilir? Gerçek maliyet ise 30 milyar dolar civarında olacaktır.
Nükleer macera, Türkiye\'nin geleceğini ipotek altına alacak. Batı dünyasında nükleer tesisler ve getireceği problemler toplumun aşağı yukarı her kesiminde en geniş şekli ile tartışılıyor. Ülkemizdeki durum çok farklı: Bir iki istisnanın dışında yazar ve düşünürlerimiz bu konuda son derece duyarsız. \"Ruslara ver, Koreliler de girsin, Fransızlar olmadan olmaz... 5.000, 8.400, hatta 13.500 megavat olsun!!!\" duyduklarımız bunlar. Üstelik Sayın Bakan Taner Yıldız, bu işi 3-4 ay içerisinde olgunlaştırdığını söylemiş (Milliyet, 11 Mart 2010). Ne oluyor, nedir bu acele ve telaş?
Sayın Başbakan, halka verdiği demeçlerde Türkiye\'ye nükleer teknoloji getirerek ülkemizin ucuz, temiz ve sürdürülebilir bir enerji kaynağına sahip olacağını defalarca söyledi. Gerçek şu ki; nükleer enerji ne ucuz, ne temiz ne de sürdürülebilir bir enerji türüdür. Üstelik büyük bir beladır.
Bu ifadeleri artık ekleyecek bir şey yok.
 
                                   


[1] The World Nuclear Industry Status Report 2007, www.greens-efa.org  
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.